Provi Yumurtahanesi’nde gün,
kuş cıvıltılarıyla başlıyor. Onlar da bizim gibi küçücük.
Taa uzakta mor renkli tarlalar var.
Güneş haşhaş çiçeklerini aydınlatırken bir meltem çıkıyor,
bahçemizdeki ağaçların yapraklarını hışırdatıyor.
Bence günün en güzel saati bu.

 Evimizin arkasındaki rüzgâr gülü ağır ağır dönmeye başladığında, Annem, Çilli, Süslü, Meraklı, Atletik, Minik ve diğerleri için yuvalarından çıkma zamanı. Her biri uykusunu almış gıt gıt gıdaklıyor, hemen Provi Yumurtahanesi’nde üretilen yemleri tık tık yemeye başlıyor. Keyiflerini bir görseniz… Annem duymasın ama hepsi de çok komik. Hele suyu taa dağlardan gelen çeşmeden neşeyle su içişleri yok mu…

Burada, her şey bizim iyiliğimiz için. Çünkü bizler küçük birer mucizeyiz. Herkes öyle söylüyor.
Tüm tavuklar her gün en güzel çiçekleri kokluyormuş,
en lezzetli bitkileri yiyor ve en sağlıklı yemlerle besleniyormuş.
Çünkü annem öyle dedi. Bir de bütün yemler bitkiselmiş ve
en hijyenik koşullarda üretiliyormuş.

Burası, bizim de çok mutlu olduğumuz kocaman bir lunapark.
İçinde öyle çok eğleniyoruz ki!

Daha doğar doğmaz bir kaydıraktan yuvarlanıyoruz aşağıya.
Kaydırağın adı “HassasYuvarlayıcı”.
Adını biz koyduk

Hassas Yuvarlayıcı’nın sonunda bize bakan
böyle kocaman bir göz var. Onun adı da “Kırık Ayıklayıcı.
Yuvarlanırken hangimiz çok haylazlık yapmış, kim arkadaşını incitmiş, kim kafayı kırmış, bir bakışta anlıyor.

Bir de “Işık Huzmecisi” var. Bize pasparlak bir ışık tutup içimizi aydınlatıyor. Dediklerine göre, bunu bizim sağlığımız için yapıyormuş. Yoksa bizim ışığa ihtiyacımız yok. Çünkü hepimizde star ışığı var zaten.

Bu haylazlar da hiç bitmez. Kırık Ayıklayıcı’dan kaçıp saklananlar varmış. Onları da en son “Kafa Vakumlayıcı” yakalıyor. Üstlerine ışık tutulunca, kabak gibi ortaya çıkıyorlarsa demek ki.

Kafa Vakumlayıcı, huuup, hepsini aramızdan alıyor, daha güvenli yerlere götürüyor. Benim arkadaşlarımdan ayrılmama gerek yok. Çünkü ben kafayı kıranlardan değilim.

Kilomuzu ölçmezlerse, büyüdüğümüzü anlayamayız. Bu bilgiyi ben kendim biliyorum.

O yüzden Kafa Vakumlayıcı’nın ardından “Duyarlı Tartıcı” hepimizin kilosunu ölçüyor. Böyle terazi gibi bir şeyle. Azcık daha tombik olsaydım, bu çocuk ne kadar da çabuk büyümüş, derlerdi belki.

Burada eğlence hiç bitmiyor. Ben en çok “Melodik Tıklayıcı”yı seviyorum. O da benim gibi nota biliyor.

Biz kıkır kıkır gülerken tak tak, kafamıza vuruyor, çıkan sesten kim çatlak, kim değil, şıp diye anlıyor. Bence do sağlam, mi azıcık çatlak, fa zayıf kabuklu, si de doğru haylazların yanına.

Melodik Tıklayıcı’dan sonra “Takla Attırıcı” geliyor hemen. Bizi hoplata zıplata ters çeviriyor, koltuk gibi şeylere yerleştiriyor. Sivri tarafımız aşağı gelirse sarılarımız merkezde kalırmış. Ne demekse. Bir de kafamız daha çok çalışırmış öyle.

Lunapark’ın son eğlencesi, “Seri Dövmeci.

Dumbledore gibi karakterlerimizi okuyor resmen. Hepimize ona göre dövme yapıyor. Benim dövmem 3TR 03 24546. Hayat dolu olduğumu simgeliyormuş.

Arkadaşımın dövmesi de sağlıklı demekmiş. Bence güçlü dövmesi de çok güzel. Ama en güzeli benimkisi.

Süper güçlere hiçbir şey işlemez bence. Tabii, “Pelerin Giydirici” de bunu bilmez olur muymuş hiç!

Ama yine de hepimizi bayram şekerleri gibi sımsıkı sarıp sarmalıyormuş ki, ne soğuk ne de sıcak gücümüze zarar vermesin.

İşte böyle. Provi Yumurtahanesi’nde her günümüz ayrı bir eğlence.

Aaa, söylemeyi unuttum! Her gün, aramızdan yüz binlerce milyonumuz şehre gidiyor. Çünkü insanların bize ihtiyacı var. Biz olmasak, hiç güçleri olmaz. Çok sağlıksız olurlar. O yüzden onların mutfaklarına konuk oluyoruz. İster çocuk olsun ister yetişkin, hepsine bir günlük süper güç veriyoruz.

Dedim ya işte, bizler küçük birer mucizeyiz diye. Belki bir gün sizinle de karşılaşırız.